Oyunİndirelim
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Up in the Air

Aşağa gitmek

Up in the Air Empty Up in the Air

Mesaj tarafından bєяk™ C.tesi Ocak 23, 2010 1:59 pm

Teknik bilgiler
Yönetmen Jason Reitman
Yapımcı Daniel Dubiecki, Jeffrey Clifford, Ivan Reitman, Jason Reitman
Senarist Kitap: Walter Kirn
Senaryo: Jason Reitman, Sheldon Turner
Müzik Rolfe Kent, Randall Poster, Rick Clark
Oyuncular George Clooney, Vera Farmiga, Anna Kendrick
Dağıtım şirketi Paramount Pictures
Bütçe : 25 milyon dolar.



Up in the Air / Aklı Havada modern insanın geldiği noktayı bir belgesel titizliğiyle ortaya koyan hoş bir film. Evet, böyle bir cümle aslında yazının sonunda yer almalı ama ben bu yazıyı düşündüklerimi ortaya koyan bir tez olarak ele almaya karar verdim. Gelelim delillere .Wink




Para, statü yeni yüzyılın yeni hedefleri bunu elde edebilmenin çok çeşitli yolları var mesela banka soyabilirsiniz ama bu durumda yüzlerce kişiyle, kuş kadar bir alanda bedava yaşayabilme bileti kazanabilirsiniz. Ve lakin hapishaneye girebilmek bir an sürse de özgürlüğü elde edebilmek bir ömür de sürebilir. Bir de özgür olduğunu düşünüp para, statüko ya da sevgiye ulaşmak için işlerine hapis kalmış insanlar var. Özgürlük çok şey ama bağlılıkta bir o kadar çok şey..

Ulaşılması gereken hedeflere varmakda çağımızın bir başka hastalığı bence. Hep varmamız gereken bir nokta var. Amaçsızlık ya da kendini akıntıya kaptırmak ölümcül derecede vahşi bir dünyada sizi yok edebilir.

Bir de hedeflere varmak için başka bir yol var. Çalışmak; ama çok çalışmak, fırsatlar ülkesi olup herkesin eşit şartlarda başladığı ve kimilerinin yarışta bir adım öne çıktığı bir ülkede, Ryan Bingham adlı bir kahramanımız var. Belki Ryan Bingham için kahraman demek yanlış ama bu film için bizim gözümüzü dikip izlediğimiz adamımız o. Ryan Bingham bir insan kaynakları şirketinde görev alıyor. Genel anlamda istenilen firmalara giderek orada insanlara işten çıkarıldıklarını tebliğ ediyor. 300 milyona dayanan nufüsü ve Kuzey Amerika kıtasının yarısını kaplayan büyüklüğüyle ve hatta iki farklı saat dilimi kullanacak kadar büyük bir ülkede çok iş, çok rekabet ve çok da kovulacak eleman var.

Amerika’da bence çok acımasız bir sistem var. Hollywood’da çekilen filmler sanki bir tür tur rehberi, parlak, güzel ve mükemmel dünyayı satıyor. Alıcıları da biz dünyanın kalan diğer ikinci sınıf fertleri. Amerikalılar bir yandan en parlak, en zeki insanları kendi ülkelerine çekmek için çabalarken dünyanın önderi olmak için verdikleri savaşlarında azimle mücadele ediyorlar ve ellerinde ki her silahla her cephede hayli başarılı bir savaş yürütülüyor. Eh tüm savaşlar, savaş meydanında kan ve gözyaşıyla kazanılmaz elbette.

Bir taraftan da Amerika’da işleyen bir sistem var. Hani o dizilerde gördüğümüz harika kocaman bir ev, büyük arabalar, mükemmel parlak kariyerler, her şeyin en büyük ve güzeline sahip aileler işte onlara sahip olmak için çalışıyor, çalışıyor ve gene çalışıyorlar. Sistem parası olmayanı hiç olmaya mahkum ediyor. O büyük ve statü sembolü ev aslında mortgage yüzünden emekli olana kadar ödemek zorunda oldukları bir yük. Hayat pahalı yaşamın altında ki cilanın gelir kaynakları kesildiği anda sökülüp altında olanı gösterdiği bir sirk.

O yüzden parlak bir ev, hayat, aile ne zaman görsem acırım. Sahici olmayan şeyler, yalan bir yaşam, dostluklar yüzeysel , tıpkı insanlar gibi. Çünkü her gördüğünüz şeyin altında kocaman bir cıngıl ve insanlar birbirlerinin sırtlarına basmazlarsa kendileri ayaklar altında ezilmeye mahkûmdur. Fazla mı yanlı olduğunu düşünüyorsunuz bunların. Eh o zaman size hemen Up in the Air ’i açıp izlemenizi öneririm. Sahici hem de pek sahici bir film.

Cilanın altında ki yalnızlığın filmidir Up in the Air . Ama hem sistemin cilasını hem de bekâr, yalnız, mükemmel hayatın peşinde giden bir adamın cilasının altındakini görme zamanınızın geldiği bir film derim ben. Bu yüzden işte bu kadar basit bir film ve konu bu kadar çok ödülle Oscar'a doğru gitmekte. Kral çıplak diyen bir film karşınızda.





Sevgili mutlu ve yalnızlık bayrağını göklere çıkaran kahramanımız insanları işsiz bırakmadığı sıralarda motivasyon konuşmaları da yapar. Yanında taşıdığı bir bavulla hayatını idame ettirebileceğine inanan ve kendi hayat felsefesini anlatan bir konuşmadır.

QUOTE
Yeni bir sırt çantanız var.
Ama bu sefer, onu insanlarla doldurmanızı istiyorum.
Öylesine tanıdıklarınızla başlayın, arkadaşlarınızın arkadaşları....ofisteki ahali. Ve sonra, en mahrem sırlarınızı paylaştığınız kişilere geçin... .kuzenleriniz, teyzeleriniz, amcalarınız...erkek ve kız kardeşleriniz, ebeveynleriniz.. ve son olarak karınız, kocanız, erkek arkadaşınız, kız arkadaşınız.
Hepsini bu sırt çantasına doldurun.
Ve endişelenmeyin.
Sizden onu yakmanızı istemeyeceğim.

Çantanın ağırlığını hissedin. Şüphesiz ki, ilişkileriniz hayatınızın en ağır bileşenleridir. Çantanın askılarının, omuzlarınızı kestiğini hissediyor musunuz? Tüm o görüşmeler ve tartışmalar, sırlar ve tavizler. Tüm bu ağırlıkları taşımanıza gerek yok. Neden çantayı yere bırakmıyorsunuz?
Bazı hayvanlar, hayat boyu sembiyotik bir yaşam sürmek için birbirlerini taşırlar...imkânsız âşıklar, tek eşli kuğular. Biz o hayvanlardan değiliz.
Ne kadar yavaş hareket edersek, o kadar hızlı ölürüz.
Biz kuğu değiliz.
Biz köpek balığıyız.




Ryan Bingham 40’larına gelmiş, bekâr ve mutlu bir erkektir. Hayalindeki işi yapmaktadır. Bu sırada varsın birilerinin hayatlarını kendi elleriyle yıksın önemli değildir. O kendince önlerine yeni fırsatlar sunduğuna inanmaktadır. Kendi ailesinden uzakta, oradan oraya savrulmaktadır. Bir gün karşısına tıpkı kendisi gibi bekâr, yalnız ve her istediğini her zaman yapan bir kadın çıkar. O da sürekli seyahat etmektedir ama kendisi gibi bundan mutludur. Aslında Ryan Bingham karşısındaki rüyalarının kadınında yaşamının sağlamasını, yaşamının doğru olduğunun kanıtını bulur ve bu rüzgâra kapılır. O arada işyerinden kötü bir haber gelir. Zaman ekonomi devridir genç bir yeniyetme insanları kovmak için ayaklarına kadar gitmenin anlamsız olduğunu düşünür. Ne de olsa kovulduktan sonra onları tekrar görmek zorunda değillerdir. Kurallara göre git diyerek firmalarına dava açmamalarının garantisini sağlamak internet üzerinden de mümkündür. O halde başka bir kazanç kapısı da ortaya çıkar Ryan Bingham gibi elemanlar uçmayacak, otel, ulaşım vs gibi masrafları da olmayacak üstelik dünyanın ekonomik krizle çalkalandığı bir zamanda daha az masrafla daha çok kişiyi işsiz bırakabilecektir. Ryan Bingham’ a başka seçenek sunulmaz ya kurallara uyacaktır ya da kendiside bu işsizler güruhuna katılacaktır. Ryan Bingham son bir sefer düzenleyerek bu dâhiye insan kovmanın inceliklerini öğretecek sonrada karaya geri dönecektir. Ama elbette bir sorun vardır. Hayatında ailesi, hobisi vs hiçbir şey için çaba harcamayan, önünde varılması gereken tek hedef olarak uçtuğu mil puanlarında ilk 10’a girmek olan bir adam için karada bir hayat yoktur. Çıkış yolu ararken bir yandan da yere çakılmamak için bu çömeze meslek sırlarını verir, yollarda bulduğu kadınaysa sevgisini.




Ryan Bingham önündeki kaçınılmaz gerçekten kaçamaz ve sisteme boyun eğer. Şirkette bilgisayar başında adam kovmaya, senelerdir görmediği kardeşinin düğüne gitmeye hem de kız arkadaşı ile gitmeye bile karar verir. Sıradan bir Amerikan kasabasında, sıradan insanların yanına döner. Hilton otelinin ışıltılı A sınıfı konaklama hizmetinden sonra yerel bir otelin sıradan ucuz odasında kendini bulur. Ama yanındaki kadın bu sıradanlığı ona unutturur. Düğünde orada iğreti gibi durur, ailesinin yanında yabancıdır. Bir sırt çantası takmayı öğrenmeye başlamıştır ama daha henüz bunun farkında değildir. Öğrenmeye başladığı anlardan biri ne kadar mutlu ve bağları olmadan rahat olduğunu anlattığı taze damat adayının düğünden bu yüzden kaçmasıyla gerçeklerle yüzleşmeye başladığı anlardan birinde olur.


QUOTE

Ryan - Aslında......bu çeşit mevzuları konuşabileceğin türden biri değilim. Şöyle bir düşünsene..en güzel anılarında, hayatının en önemli dakikalarında......yalnız mıydın?
Damat - Hayır, sanırım değildim.
Ryan - Bir de şu açıdan bak......dün gece, düğünden bir gece önce, kafanda bu zırvaların dolandığı anlar yani. Ayrı yatak odalarında uyumuyor muydunuz?
Damat - Evet, Julie eve döndü ve ben de balayı süitinde bir başınaydım.
Ryan - Biraz yalnızlık hissettin yani?
Damat - Evet, epey hissettim.
Ryan - Hayat, bir arkadaşla daha çekilir hale gelir.
Damat - Evet...
Ryan - Herkes bir yardımcı pilota ihtiyaç duyar.
Damat - Güzel bir noktaya temas ettin.
Ryan - Sağol.



Ryan’da kendi yardımcı pilotunu bulmaya sonunda karar verir. Değişir, direndiklerini kabullenir. Hayat hep olduğumuz şey midir yoksa olacağımız, olmamız gereken şey midir acaba? Varılan yol sancılıda geçse mutlak hedef olmadan kimi zaman yolda gördüklerimiz de bizi değiştirebilir. Velâkin galiba bakmak lazım onun içinde bakmaya hazır olmak lazım.

Neden yalnızlık şarkıları ilelebet dillere dolanırda, sevgi, mutluluk kavuşma şarkıları sadece mutlu anlarda dillere pelesenk olur acaba?


Genel olarak film benim için hem sistem hem insan eleştirisiydi. Hayat şimdilerde biraz şanslıysa insan çekirdek ailenize sahip olmak gibi duruyor ama kesinlikle insanın bireysel yalnızlığı üzerine kurulu bir düzeni temsil etmekte gelinen nokta. Belki bizim gibi toplumlarda yaygın olarak bu kadar yalnızlık vurgusu yok ama gene de bizde 50 yıl önceki toplum değiliz. Kendi apartman dairelerimizde kendi hayatlarımızı yaşayıp toplumsal bileşkemizi kaybetmeye başladık. Film biraz bu bakımdan ayna diye düşünüyorum. Durup nerede olduğumuzu ve hayat önceliklerimizi gözden geçirmemizi hatırlatan bir film.


Aklı Havada hem cümlenin gerçek anlamında uçmak isteyen bir kahramanı yere inmemeyi gerçeklerle yüzleşmemeyi isteyen bir kahramanı hem de gerçekten erişkin olamamış, saçları beyaz olsa da kendisi çocuk kalmış Aklı Havada dediğimiz bir deyimi de kahramanına taşıtan bir film.

Müthiş bir komedi filmi falan değil, müthiş bir insan draması bence çok daha uygun. Film içindeki hala çocuk kalmış Ryan’a yada kendi kendine olmadığı biri gibi davranan ve olduğu insandan kaçan sevgilisine, çömez karaktere kadar hepsi çok sahici çizilmiş karakterler. Hoş ve düşündürücü bir seyirlik. George Clooney Oscar alacak kadar bence iyi oynamıyor. Ama Oscar alacak bir rol çizilmiş. Alırsa Oscar bence Rol almış olacak oyuncu değil. Son bir cümle kurarsa bir tür Amerikan halkı arınma, günah çıkarma filmi demek daha doğru olur sanırım.
bєяk™
bєяk™
Normal Üye

Mesaj Sayısı : 413
Kayıt tarihi : 04/12/09
Yaş : 33
Nerden : İstanbul

https://www.facebook.com/profile.php?ref=profile&id=1

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Sayfa başına dön


 
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz